2000-2002 yılları arasında konuk öğretim üyesi olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde görev yaptım. Tarım Ekonomisi Bölümü öğretim elemanları ve öğrencilerinin katılımı ile yapılan bir araştırmanın proje yürütücüsü idim. Bu araştırma Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Deniz, Yer ve Atmosfer Bilimleri Grubu tarafından desteklenmiştir. 101 Y 095 (VAP05) numaralı araştırma projesinin sonuç raporu kuruma takdim edilmiş olup, yayınlanması henüz (!) mümkün olmamıştır.
Öncelikle araştırmanın kapsamı ve yöntemi hakkında bilgi verilmesi uygun görülmüştür. Bu sayede, okuyucunun araştırma bulgularını daha iyi değerlendirmesi mümkün olacaktır. Araştırmanın yapıldığı 2002 yılında Van ilinde 13 ilçe ve 544 köy bulunmaktaydı. Araştırmada, tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bulgular,13 ilçede ve 68 köydeki 798 çiftçi ile yüz yüze yapılan anketlerin sonucuna dayanmaktadır. Köyün genel durumu hakkında bilgi toplamak üzere köy ve mahallelerden 63 adedinin muhtarları ile “Köy Anketi” yapılmış olup, bunlardan 2 adedi iptal edilmiştir. Bu yazıda sunulan bilgiler 61 köy ve mahalle muhtarından derlenen verilerin ortalama değerleridir.
İl genelinde örneğe çıkan 61 köy ve mahallenin ortalama hane sayısı 120, ortalama nüfusu 1029 olup, hane başına düşen nüfus 8,6 kişidir. 798 işletme anketinden elde edilen hane başına düşen nüfus miktarı 8,8 olup değerler birbiriyle uyuşmaktadır.
Köylerdeki ortalama 1029 kişiden 175'i öğrencidir. Yetişkin nüfusun % 27'si hiç öğrenim görmemiştir, okur yazar olan %23'lük kesim eklendiğinde nüfusun yarıya yakınının ilk öğretimden yoksun olduğu görülmektedir. Öğrenim açısından kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlikler yetişkinlerde daha belirgindir.
Çiftçilik, koruculuk ve inşaat ustalığı köylerde en yaygın mesleklerdir. Köylerde mevcut 657 yetişkin insandan 145'inin meslek sahibi olduğu ve bunların % 13'ünün koruculuk yaptığı ve köy başına ortalama 19 korucunun düştüğü saptanmıştır.
Köylerden (2002'den önceki) son 10 yılda ortalama 16 aile ve 115 kişi göç etmiştir. Bunların üçte birinden fazlası İstanbul'a göçmüş olup Van, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Mersin ve Antalya göçün yöneldiği önemli illerdir.
Köyden göç edenlerin % 87'si işsizlik dolayısıyla, % 4'ü arazisi olmadığından, % 7'si kamu kuruluşunda işe girdiğinden ve % 2'si de diğer nedenlerle göç etmişlerdir. Köyden ayrılan ailelerin dörtte birinin arazisi işlenememektedir.
61 köyden 12'sinde göç eden ailelerden bazıları geriye dönmüştür. On yılda toplam 976 ailenin ve yaklaşık olarak 7000 kişinin göç ettiği bunlardan 166 ailenin geriye döndüğü saptanmıştır. Tümüyle boşaltılan 100 haneli bir köy bütünüyle geriye dönmüştür. Özel bir durumu olan bu köy dışta tutulursa 11 köyden son 10 yılda ortalama 80 aile göç etmiş olup bunlardan 6'sı geri dönmüştür. Göç eden ailelerin geri dönme oranı % 5'dir.
Köylerin kent merkezine en yakın olanı 3 kilometre, en uzak olanı 60 kilometre mesafede olup, ortalama uzaklık 21 kilometredir. Köy yollarının % 59'u asfalt, % 23'ü toprak, % 19'u da stabilize yoldur. Köyden il merkezine toplu ulaşım dolmuşla sağlanmaktadır. Köy başına 3,6 otomobil, 2,9 dolmuş ve 5,4 kamyon olmak üzere toplam 12 motorlu taşıt aracı vardır. Köy başına 9 traktör, 9 römork, 9 pulluk, 3 mibzer, 3 çayır biçme makinesi ve 6 batöz bulunmaktadır.
Köylerdeki binaların % 38'i kerpiçten, %31'i briketten, % 18'i betondan ve % 13,ü taştan yapılmadır. İncelenen köylerin % 93'ünde ilkokul, % 10'unda sağlık ocağı bulunmaktadır.
Tarımsal Yapı
Köylerin % 64'ünde kadastro çalışması yapılmış olup, kadastro geçmiş arazi miktarı ortalama 11396 dekardır. Köydeki arazinin % 49'u çayır-mera arazisi olup, bunu % 46 paya sahip tarla arazisi izlemektedir. Bahçe arazisinin payı % 1,5 diğer arazi nev'ilerinin payı % 3,6'dır. Aile başına ortalama parsel sayısı 6,5 adet olup, ortalama parsel genişliği 18,9 dekardır. Bu durumda aile başına düşen arazi 123 dekar olmaktadır. 798 işletmenin ortalaması olarak bulunan değer de 124 dekardır.
Köylerin % 59'u arazi toplulaştırmasına karşıdır. Çiftçiler öldüğünde miras paylaşımında arazilerin sadece erkek çocuklar arasında paylaşıldığı köylerin oranı % 66'dır. Köylerin sadece % 39’unda tarımsal amaçlı sulama yapma imkânı olmuştur.
İncelenen köylerde yetiştirilen ürünler içinde en önemlisi buğdaydır. Ekilen arazinin üçte ikisini tahıllar üçte birini ise yem bitkileri kaplamaktadır. Diğer ürünler yok denecek kadar azdır. Ürün deseni içinde buğdayın payı % 53, arpanın payı % 13, yem bitkilerinin payı % 33 şeker pancarının payı % 1,5 ve patatesin payı % 0,1’dir. Köy başına 6121 dekar ekili arazi mevcuttur. Ortalama buğday verimi 119 kg/daa, arpa verimi 125 kg/daa, şekerpancarı verimi 5033 kg/daa, patates verimi ise 2250 kg/daa'dır.
Köy başına 6 at, 0,3 baş öküz, 10,4 baş eşek ve 1,6 katır olmak üzere çok sınırlı sayıda iş hayvanı düşmektedir. Köy başına düşen büyükbaş hayvan sayıları aşağıdaki gibidir: 51 kültür ırkı inek, 32 melez inek, 134 yerli inek olmak üzere 217 baş inek ve 126 muhtelif büyük baş hayvan mevcuttur. Küçükbaş hayvanlara gelince; köy başına 1636 koyun, 67 koç, 187 keçi ve 11 teke bulunmaktadır. Köy başına 17 arı kovanı, 521 tavuk, 28 kaz 27 ördek ve 72 hindi bulunmaktadır. Köylerin % 40'ında hayvan hastalıkları ile mücadele yapılmamaktadır.
Üretilen en önemli bitkisel ürün buğdaydır ve köylerin % 66'sında buğday satılmamaktadır. Köylerin % 85 gibi büyük kısmında üretilen süt satılmamaktadır. Elde edilen süt ve buğdayın büyük bir kısmı çiftçi ve ailesinin öz tüketimi için kullanılmaktadır.
Köylerin % 72'si genel çiftçilik, hayvancılık, bitki yetiştirme, makine kullanımı vb. konularda herhangi bir kurumdan yardım almamaktadır. Köylerin % 53'ünde herhangi bir çiftçi örgütlenmesi yoktur ve kooperatif üyeliği söz konusu değildir.
Tarımsal yapı hakkındaki bu bilgiler ışığında tarımsal gelirin düşük olacağı açıktır. Araştırmada aile geliri içinde tarımdan elde edilen net nakdi gelirin payı sadece %16’dır. Aile gelirinin % 84'ü tarım dışı gelirdir. Tarım dışı uğraş alanı olarak en fazla koruculuk, inşaat işçiliği ve ulaşım hizmetleri görülmektedir. Araştırmada koruculuğun tarımsal üretimi gölgede bırakacak bir sistem haline geldiği saptanmıştır.
Değerlendirme ve Sonuç
Buraya kadar dikkatinize sunulmuş olan bilgiler, veri toplama, analiz ve yorumlama aşamasında son derece titiz çalışılmış bir araştırmanın somut bulgularıdır. Şimdi kırsal göç olayına ilişkin bazı kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
İnsanların bulundukları çevreyi temelli olarak değiştirmeleri çok zor bir durumdur. Bırakıp gittiğiniz yer sadece bir toprak parçası ve kerpiç ev değildir. Orası doğduğunuz yerdir. Orası doyduğunuz yerdir. Atalarınızın mezarıdır geride kalan. Anılarınızdır. Analarınızdır. Bazılarının yavuklusu kalır geride. Alıştığınız hava, su, sükûnet kalır.
Geride bıraktığınız tarla veya bahçe çoğu kez işlenemez. Emanet ettiğiniz kişiler varsa bile, onlar öncelikle kendi mallarına bakar. “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” sözü doğrulanır çoğunlukla. İçinde insan yaşamayan binalar, kısa zamanda harabeye döner. Şehirlerde ufacık evler bile ateş pahasıdır. Kalabalık nüfusla daracık yerlerde yaşamak zorunluluğu olacaktır.
Şehirdeki işler dışarıdan kolay görünür. Temiz giyimli, akça pakça insanlar işlerine gidiyor. Yağmurda ıslanmadan, çamura batmadan çalışıyorlar zannedilir. Şanslı olan birinin fabrikada iş bulduğunu varsayalım. Gecenin yarısında tatlı uykuyu bırakıp vardiyaya gitmek kolay mı alışmayan biri için? Postabaşı, ustabaşı, vardiya amiri, mühendis, personel müdürü, muhasebeci, patron dizi dizi amiri geçin kapıdaki bekçiden, servis şoföründen, sekretere kadar herkes havalardadır. Sıkış tepiş otobüsler, gürültü, egzoz dumanı, korna sesleri, her gün saatlerce yolculuk, sıcakta ve soğukta taşıt bekleme zorluğu hepsi can sıkıcı şeylerdir.
Şehir yerinde her şey pahalıdır. Allah’ın suyunu bile parayla satarlar. Cicili bicili ambalaja sarılmış şeyleri özenip alırsan bile doğru dürüst beslenemezsin. Pahalı olduğu için, kaç pazar gezdiği belli olmayan bayatlamış şeylere bile güç yetiremezsin. Damak tadına uygun, kendi ellerinle yetiştirip hazırladığın yiyecekler geride kalmıştır. Beslenme şekli değiştiği için insanların vücut direnci azalır ve beslenme bozukluklarına bağlı hastalıklar ortaya çıkar.
Çocukların terbiyesinin bozulduğu düşünülür. Kızlar kısa etek ya da pantolon giymeye, saçını, dudağını ve yüzünü boyamaya başlarlar. Oğlanlar saçını uzatır, kimisi avratlar gibi kulağına küpe takmaya başlar. Avradın dili bir karış uzar. Gördüğü her şeyi canı ister, var mı yok mu demez. Çocuklarına hep o arka çıkar. Hepsi şehirlilere özeniyorlar, insanın başını belaya sokacaklar. Satabildiğimiz malların parası da günden güne azalıyor.
Canım sıkılınca ben de sigarayı daha çok içmeye başladım. Arada bir arkadaşlarla meyhaneye de uğruyoruz. Bizim köylülerden kumarbaz olanlar da var. Her şeyden elini çekip cemaate katılan da var. İş aramak için amele pazarında bekleyenler ve akşam koltuğunun altına birkaç somun kıstıramadan gelenler de çok. Zaten bizlere bile iş yok iken bir yandan da Suriyeliler çıktı karşımıza.
Bu senaryoyu uzatmak mümkün. Burada ülkemizin en ciddi sosyal sorunlarından biriyle karşı karşıyayız. Kırsal göç, maalesef köylülerin kentlileşmesini sağlamıyor. Hatta aksi oluyor, kentler dev boyutlu köylere dönüşüyor. Tiyatroya, müzeye, kütüphaneye gidenlerin sayısı sınırlı. Bir günde 6,5 saati televizyon karşısında geçirerek ve çalışıp üretken olabilecek milyonlarca kişinin kahvehanelerde “zaman öldürmesi” anlaşılır gibi değildir.
Köylerin toplumsal yapısı da bozuluyor. Tıpkı toprak erozyonunun toprağı aşındırması gibi, kırsal toplum erozyona uğruyor. Öncelikle eğitim görmüş olanlar kırsal alanları terk ediyor. Bunları beceri gerektiren özelliklere ve ağır işlerde çalışabilecek bedensel yapıya sahip olan kişiler izliyor. Daha sonra şehirde bir iş kurabilecek beceri ve sermayeye sahip olanlar gidiyor. Geriye kalanlar çoğunlukla yaşlı kimselerle hasta, sakat veya iyice cesaretsiz olanlar.
İzmir'in Seferihisar ilçesine bağlı, 400 haneli bir köy iken, kentliliğe terfi ettirilmiş, mahallenin muhtarı son bir buçuk yıl içinde köyde hiçbir doğum olmadığını söyledi. Gerekçesi çok açık köyde doğum yapacak yaşta kadın kalmamış. Yaşlılık bedensel güç gerektiren işleri aksattığı için, köylerde iş yapacak insan bulunamıyor. Yaşlı insanlar nasılsa sonunu ve faydasını göremem diyerek uzun vadeli girişimlerden uzak duruyorlar. Araziler boş, bahçeler bakımsız kalıyor.
Göç olayı keyfi değildir. Kırsal alanın itici, kentlerin çekici yönleri vardır. Eğitim, sağlık, ulaşım gibi hizmetlerin kentlerde daha iyi olması özendiricidir. İş bulma umudu, daha iyi bir gelire kavuşma beklentisi de öyle. Köyde zaten az olan arazinin, artan nüfusa yetmemesi göçün temel nedenlerindendir. Çocuklarını okutmak için şehre gidenler de vardır. Çok önemli nedenlerden biri de barajlar, yollar, havaalanları gibi altyapı tesisleri için yapılan kamulaştırmalar nedeniyle yerlerinden koparılan kitlelerdir. Savaşlar, terör eylemleri, töre cinayetleri, kan davası, kız kaçırma gibi olaylar da toplu ve bireysel göçlere neden olabilmektedir.
Nüfus artışının olduğu yerlerde, ekonomik gelişme ve sanayileşme olmazsa, kırsal göç kaçınılmaz olur. Bulunduğu yerde üretici olan insanlar, göç sonunda tüketici haline gelmekte ve geride kalanların üretim potansiyeli de azaldığı için sorun ağırlaşmaktadır. Bu göçlerin, şehirlerin yıkılıp, yıkılıp yeniden yapılmasına yol açmaması gerekir. Akılcı bir planlama ile uygun yerlere alt yapı hizmetleri tamamlanmış kentler inşa ederek göçleri buralara yönlendirmek mümkündür. Kente gelecek insanlara şehir yaşantısıyla ilgili yönlendirici bir eğitim verilmesi yararlı olacaktır. Uygun aile bireylerine mesleki eğitim verdikten sonra istihdam ederek onlara iş ve düzenli gelir sağlanması da yerinde olacaktır.
Kaynak: Cengiz Çakır, İbrahim Yıldırım ve Ahmet Şahin; Van Kent Çevresinde Tarımsal Üretimi Yeniden Geliştirmek Üzere Hayvansal ve Bitkisel Üretim Envanteri, TÜBİTAK Proje No: 101 Y 095 (VAP05) Mart 2004, İzmir. s.120-132'den özetlenmiştir.
Cengiz Çakır
Tarım Türk dergisinin ilgili sayfasından alınmıştır;